Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli: İstanbul, İzmir ve Ankara için bu yıl suyla ilgili problem yok
banner36
  Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın himayesinde tanıtımı yapılan "1. Su Şurası"na ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Dünya nüfusunun 10'da 1'inin içme suyuna erişemediğini belirten Pakdemirli, "Dünyanın 4'te 1'i de temiz suya erişemiyor. Tedbir alınmazsa 2030'da dünya nüfusunun yüzde 60'ına yetecek kadar su kaynağı var, 2050'de de dünyanın yarısının susuzlukla karşı karşıya kalma riski bulunuyor. Ülkemizde bu kadar büyük riskler yok ama dünya bu kadar büyük risklerle karşı karşıyayken bizim suyu ayrıca konuşmamız gerekiyor." dedi.

Pakdemirli, 2019'da Tarım Orman Şurası yapıldığını anımsatarak, tarım konusunun Türkiye'de futbol kadar konuşulan bir konu olduğunu, bu nedenle herkesin bir araya gelerek, ortak akılla konuşulmasını istediklerini söyledi.

Türkiye'nin son 4 aydır suyu konuştuğunu, bu konunun daha organize ele alınması ve iyi neticeler çıkarılması için Su Şurası'nın startının pazartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın himayesinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan toplantıyla verildiğini anımsatan Pakdemirli, 7 ay boyunca bu konunun konuşulacağını ifade etti. Pakdemirli, "Su Şurası'nda, su konusunda geleceğe dönük hangi adımlar atılacak, bunların kararlarını alacağız." diye konuştu.

Şurada konuşulacak konulara değinen Pakdemirli, şu bilgileri verdi:

"Çok konu var ama suyun verimliliği, suyu nasıl yöneteceğimiz, suyun hukuku, arz güvenliği, atık suyu, suyun kaynakları, kalitesi ve miktarı, iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi, bunların uyumu, su kaynaklarının nasıl yönetileceği, bunların nasıl geliştirileceği konuşulacak. Suyun önemli bir kısmı tarımda kullanılıyor, tarımsal sulamayı, depolama tesisleri ile orman ve meteorolojiyi Su Şurası içinde konuşacağız."

"1926'da çıkan mevzuat 2021'e uymuyor"

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden önce Su Kanunu ile ilgili önemli bir hazırlık yapıldığını vurgulayan Pakdemirli, bu konunun taraflarca da ciddi bir şekilde yoğrulan, ellerinde hazır bir tasarı olduğunu dile getirdi.

Pakdemirli, bu tasarıyı, kamuoyunda yeterince konuşulmadan geçirilmemesi için "Evet bu tasarı var, iyi bir çalışmadır ama Su Şurası'nda bu hukukun üzerinde tekrar konuşalım" dediklerini ve Şuradan çıkacak neticelerle Su Kanunu çıkarılmasının hedeflendiğini anlattı.

1926'da çıkarılan mevzuatın 2021'e uymadığını belirten Pakdemirli, bu konuda değişiklik yapılması gerektiğini bildirdi.

Pakdemirli, su üzerinde artan baskı olduğuna dikkati çekerek, 1926'daki suyla ilgili beklentiler ve geleceğe yönelik projeksiyonlar ile 2021'dekilerin de birbirine uymadığını, hukukun ve mevzuatın su alanında geliştirilmesi gerektiğini ifade etti.

Şu anda Türkiye'de suyun birden çok sahibinin bulunduğuna işaret eden Pakdemirli, şöyle konuştu:

"Su Kanunu, suyun sahibinin kim olacağını, bunu kimin koordine edeceğini, suyun kalitesini, tahsisini hangi kurumların kararlaştıracağını, Türkiye'de havza bazında suların nasıl yönetileceğini, mümkünse tek elden yönetiminin nasıl olacağını ortaya koyacak. Kanun, yetki çatışmalarını ortadan kaldırarak, kayıp-kaçağın önlenmesini de sağlayacak. Kanunları amaç olarak görmemek lazım, bunlar sizin amaçlarınıza hizmet eden araçlardır ama kanunların bugünkü ihtiyaçlara cevap verecek durumda değillerse mutlaka değiştirilmesi gerekir. Su Şurası'ndan çıkacak neticelerle Su Kanunu çıkarmayı hedefliyoruz. Kanunla suyun tahsisi ve yönetimine ilişkin konular belirlenecek."

"Biz, su fakiri bir ülke değiliz ama su stresi yaşayan bir ülkeyiz"

Pakdemirli, Türkiye'nin su durumuna ilişkin de bilgi verdi.

"Biz, su fakiri bir ülke değiliz ama su stresi yaşayan bir ülkeyiz. İleride iklimsel değişikliklerle beraber su fakiri olmaya da aday bir ülkeyiz." diyen Pakdemirli, Türkiye'de 25 nehir havzasının bulunduğunu, bunların hepsinde teknik olarak biriken 110 milyar metreküp su olduğunu söyledi.

Pakdemirli, Türkiye'nin su ihtiyacının iki yıllık toplamının barajlarda biriktirildiğini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

"Tüm tesislerimizi, her şeyi devreye alsak, ülkeye düşen, nehirlerde akan suyun en fazla yüzde 50'sini kullanabiliyor olacağız. Aslında önümüzde çok büyük yatırım hamlesi var. Yani şu anda dünyada stres çeken ülkeler arasında 41'inci sıradayız. Durumumuz kötü değil ancak dünya ortalamasının altında yağış alıyoruz. 574 milimetre, dünya yıllık yağış ortalamasının altındadır. Suyun da aynı zamanda dörtte üçü tarıma, dörtte biri ev ve sanayi kullanımına gidiyor."

Türkiye'nin elindeki potansiyelini daha iyi değerlendirmek için çalıştıklarını vurgulayan Pakdemirli, bu nedenle depolama ve diğer tesislere büyük yatırımlar yapıldığını ve yapılmaya devam edildiğini bildirdi.

"Ankara'da da su sıkıntısı yaşayacağımızı düşünmüyorum"

Pakdemirli, Türkiye genelindeki içme suyu barajlarının doluluk oranlarına ilişkin de şu bilgileri verdi:

"İçme suyu barajlarında 31 Mart 2020'de yüzde 58 doluluk varmış, şu an yüzde 52 doluluk bulunuyor yani yüzde 10 geriden geliyoruz. Sulama barajlarında geçen yıl 31 Mart'ta yüzde 51 doluluk varmış, bugün yüzde 43 doluluk var. Enerji barajlarında geçen yıl yüzde 48 doluluk varken, şu anda yüzde 41 doluluktayız. Ankara'daki barajların geçen yıl bugün itibarıyla doluluğu yüzde 23 iken bugün yüzde 12 yani 4,5 ay gözüküyor şu anda. İstanbul'un yüzde 65 doluluğu vardı geçen sene bugün, şu anda yüzde 72 doluluğumuz var, 7,5 ay gözüküyor. İzmir'in geçen yıl yüzde 73 doluluğu vardı, şu anda yüzde 76. Geçen yıla göre İstanbul ve İzmir daha iyi durumda, Ankara daha geriden geliyor. Yağış rejimine baktığımız zaman zaten İstanbul ve İzmir'in Ege'nin ve Marmara'nın yağışlarını topladığını, hala İç Anadolu'nun geriden geldiğini görüyoruz. Ankara'da henüz açılışını yapmadığımız ama devreye aldığımız Gerede İletim Tüneli'miz var. Oradan senede 360 milyon metreküp su geliyor. Ankara'nın yıllık ihtiyacı 400 milyon metreküp civarındadır. Oradan gelen akışla beraber, karın da yağdığını dikkate aldığımızda akışın düzene girmesiyle Ankara'da sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyorum. Çünkü diğer havzalardan su taşımaya başladık, Gerede hattı çalışıyor, Ankara'nın da bir sıkıntısı olmayacak."

Herhangi bir şehirde su sıkıntı yaşanması durumunda, belediye başkanlarının kendileriyle görüşmeye geldiklerini belirten Pakdemirli, kritik dönemlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da geldiğini ve görüşüldüğünü, hesaplarının yapıldığını, bu dönemde hiç yağış alınmasa bile ekim-kasıma kadar idare edecek suyun olduğuna dair karşılıklı mutabakata varıldığını kaydetti.

"Belediyelerimiz de kayıp kaçak oranını düşürmek için ciddi bir çaba içerisinde"

Su konusunda kayıp kaçak oranlarının ve alınacak tedbirlerin sorulması üzerine Pakdemirli, Türkiye'nin nüfusun yaklaşık yüzde 99'una ulaşan temiz içme suyu iletim hattına sahip olduğunu söyledi.

Pakdemirli, 2007'den sonra Devlet Su İşlerinin (DSİ) nüfusu 100 bin altındaki belediyelere de hizmet vermeye başladığına dikkati çekerek, bu tarihten sonra ciddi bir yatırım hamlesiyle belediyelere içme suyu sağlandığın ifade etti.

Belediyelerin su ile ilgili bütün problemlerini DSİ'ye ilettiklerinin altını çizen Pakdemirli, şöyle konuştu:

"Biz de belediyelere kayıp kaçak oranını soruyoruz. Diyelim yüzde 40. Biz de o zaman 'git, şebekeni tamir et, sonra biz sana ek yatırım yapalım' diyoruz. Suyun bir damlasını zayi etmeden şehrin girişine kadar götürüyorsunuz. Yüzde 35-40 kayıp kaçak olması, suyun üçte birinin toprağın altına gömülmesi demek oluyor. Kısıtlı miktarda elde ettiğimiz suyun doğru şekilde vatandaşa ulaştırılmaması son derece üzücü. Son dönemde bu konuda sağlam bir duruş gösterdiğimizden dolayı belediyelerimiz de kayıp kaçak oranını düşürmek için ciddi bir çaba içerisinde."

Pakdemirli, şu an kayıp kaçak oranının ortalama yüzde 37 olduğuna işaret ederek, "Belediyelerin kayıp kaçak oranlarını 2020'e kadar yüzde 30, 2028'e kadar da 25'e indirme hedefleri var. Bu hedefleri tutturamayan belediyelere kurumsal olarak bakış açımız 'su yok'. Önce tamir ve yenilemeleri yapacaklar." dedi.

"Cumhuriyet tarihinin 2 katı baraj yapıldı"

Pakdemirli, tarım ve sanayi de suyun verimli kullanılması için yapılan çalışmalara da değinerek, şunları kaydetti:

"Sulama alanında son 20 yılda 255 milyar liralık yatırım yaptık. Yaklaşık 7 bin tesis ve 600 baraj yaptık. Cumhuriyet tarihinde AK Parti iktidara gelene kadar 276 baraj yapılmış. Yani Cumhuriyet tarihinin 2 katı baraj yapıldı. 45 milyar metreküp su depolama yapılabiliyor, bu da Türkiye'nin yıllık ihtiyacının yüzde 10 eksiği kadar oluyor."

"Atık suyun tarımda kullanılabilmesi için gidilmesi gereken önemli bir yol var"

Pakdemirli, büyükşehirlere su temini noktasında yaşanan sorunların önüne geçmek için alınacak tedbirlerin sorulması üzerine, "Suyu bir şekilde arıtıyor olmamız lazım. Bir şekilde suyu arıtarak kullanmanın yolunu bulmamız lazım. Atık suyu nereye kadar arıtacağımıza karar verecek olan belediyelerin kendi şebeke ekonomileri. Bence atık suyun tarımda kullanılabilmesi için gidilmesi gereken önemli bir yol var, bu mesafenin mutlaka alınması lazım. Bu konuda biz belediyelerimize destek veriyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Tüm belediyelerin ihtiyaçlarını 10 yıllık planlar şeklinde çalıştıklarına işaret eden Pakdemirli, bu kapsamda yapılan çalışmaları anlattı.

"Son 10 yılın en sıcak dönemini yaşıyoruz"

Pakdemirli, iklim değişikliğinin doğal olarak Türkiye'yi de etkilediğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Son 10 yılın en sıcak dönemini yaşıyoruz. 2020'de meteorolojik bir kuraklık yaşadık. 2021'de de yaşadığımızın aslında adı budur. Akdeniz kuşağındayız, meteorolojik ve tarımsal kuraklık riskinin her zaman yüksek olduğu bölgedeyiz. İklim değişikliği ile ilgili yaptığımız projeksiyonlara göre, Fırat, Dicle ve Konya havzalarında su önümüzdeki 80 yılda yetmemeye başlayacak. Doğu Karadeniz ve Çoruh havzası dediğimiz kuzeydoğuda su fazlası olacak. Susurluk, Kuzey Ege, Batı Akdeniz, Batı Karadeniz, Yeşilırmak, Antalya, Aras ve Van Gölü havzalarında su miktarı yeterli olacak."

Türkiye'nin şu an normale göre yüzde 20, önceki yıla göre de yüzde 16 daha az yağış aldığına işaret eden Pakdemirli, "Sürekli olarak daha az yağış alacak bir ülkeyiz diye hazırlığımızı yapmamız lazım. Tarımda suyun verimli kullanılması konusunda çok büyük gayretlerimiz var. Kapalı sistem sulamalarına yüzde 50 hibe veriyoruz. Sulama yatırımlarında artık kanal ve açık sistem yapmıyoruz." ifadelerini kullandı.

"Vatandaşların tedbir alması ve dere yataklarına ev yapmaması çok önemli"

Taşkınlara ilişkin yapılan çalışmalara ve alınan önlemlere yönelik bilgi veren Pakdemirli, yaşanan her türlü taşkın felaketi sonucunda hemen bölgede bulunmaya ve bire birde yaşananları görmeye önem verdiklerini söyledi.

Pakdemirli, dere yataklarına ev yapma konusunda özellikle Karadeniz'de büyük yönelim olduğuna işaret ederek, "Bu da çok tehlikeli. O bölgede 120 bin dere var. Biz büyük 'master' planlar yaptık, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın emriyle bu konuda yatırımlarımızı hızlandırdık." ifadesini kullandı.

Taşkın koruma çalışmalarının ve alınan önemlerin kesin güvenlik sağlaması gibi bir garantinin söz konusu olmadığını vurgulayan Pakdemirli, "Bu konuda vatandaşların tedbir alması ve dere yataklarına ev yapmaması çok önemli. Biz 18 yılda 5 bin 100 taşkın koruma tesisi yaptık, yapmaya da devam ediyoruz." diye konuştu.

Pakdemirli, kendisinin de taşkın sonucu yakınını kaybedenlerden biri olduğuna dikkati çekerek, evlerine yakın dere yatağında meydana gelen taşkın nedeniyle ablasının araç içinde sulara kapılarak hayatını kaybettiğini anlattı.

Bu konularda tedbirin elden bırakılmaması gerektiğini yineleyen Pakdemirli, "Ablamı kaybettiğim gün ilk yorumum 'acaba bu dereyle ilgili belediye bir şey yapabilir miydi?' oldu. Sonra düşündüm 'Biz niye tedbir almadık?' Tedbir alması gereken bizdik, o saatlerde dışarıda olunmamalıydı." dedi.

Pakdemirli, Giresun'da yaşanan felakette de anlık olarak bölgeye intikal ettiklerini belirterek, orada da yapılan çalışmalarda dere yataklarının yönünün değiştirildiğini ve bu noktalara yerleşim yerleri kurulduğunu tespit ettiklerini dile getirdi.

Bunun sonucu olarak şehir merkezinde taşkın yaşandığını ve molozların caddeleri kapladığını anlatan Pakdemirli, "Biz 30'un üzerinde iş makinasını çarşının içine soktuk ve bir haftaya yakın sürede 120 bin ton moloz kaldırdık. O süreçte 700 kilometre köy yolu da yaptık." ifadelerini kullandı.

"2023'e kadar 150 yer altı barajını tamamlamış olacağız"

Sulama alanlarına yönelik de bilgiler veren Pakdemirli, şöyle devam etti:

"Son 3 yılda 72 baraj, toplam 973 tesis yaptık. 2 milyon dekarın üzerinde alanı sulamaya açtık. Bunun 1,6 milyar liraya yakın ekonomiye katkısı var. Aşağı yukarı 200 bine yakın kişiye istihdam katkısı var. İnşallah Yusufeli Barajı'nda da bir aksilik olmazsa bu yıl sonunda su tutmaya başlayacağız. Gövde imalatlarımızı nisanda, türbin montajlarını da ağustosta bitirebileceğimizi düşünüyorum. 2022'de de enerji üretmeye başlayabiliriz. Buradan yıllık 220 milyon dolarlık bir getiri olacak."

Pakdemirli, yer altı barajlarının Türkiye'de pek kullanılmamakla beraber kurak ülkelerde çok yaygın olduğunu, bu sistemle yer altı su seviyelerinin artırılacağını söyledi.

DSİ'nin yer altı barajlarına ilişkin geçmişte çalışma yaptığı ve konuya yabancı olmadığını ifade eden Pakdemirli, "Belli bir zaman içinde bizim yer altında su depolamamız lazım. Birinci sebebi, çünkü buharlaşma yok. İkincisi, köylüyü yerinden etmiyorsun, tarlasını elinden almıyorsun, kamulaştırma giderin yok ve en önemlisi senelerce suyu muhafaza edebiliyorsun. 26 yer altı barajı bitti. 2021 sonuna kadar 50 yer altı barajı bitecek. 2023'e kadar 150 yer altı barajını tamamlamış olacağız. Yer altı barajlarının yeni bir konu olduğunu ve Türkiye'nin bu konuya ilgisinin arttığını, Su Şurası'nda da önemli bir başlık olabileceğini söyleyebilirim." diye konuştu.

"Toplulaştırmayı yaklaşık 60 milyon dekara çıkaracağız"

Pakdemirli, bu yılı su ve sulama yatırımlarında hamle yılı ilan ettiklerine dikkati çekerek şunları kaydetti:

"Cumhurbaşkanımızın büyük desteğiyle hiçbir bakanlık yatırım bütçesini yüzde 10, yüzde 20'den fazla artıramazken biz 2,4 kat artışla 15,3 milyar liraya çıkardık. 2021 yılında 51 baraj bitirme hedefimiz var ve toplam 382 tesisi hizmete alacağız. 2021'in sonunda da depolama kapasitemizi 180 milyar metreküpe, sulamaya açılan alanı 69 milyon dekara, toplulaştırmayı yaklaşık 60 milyon dekara çıkaracağız ve içme suyu miktarımızı da neredeyse 5 milyar metreküpe ulaştıracağız."

Pakdemirli, toplulaştırmaya uygun alan büyüklüğünün 143 milyon dekar olduğunu, 2023 hedeflerinin 85 milyon dekar arazide toplulaştırma faaliyetlerini bitirmek olduğunu bildirdi.

"Herkes evinde oturuyorken, çiftçi gitti ve üretmeye, ekmeye, biçmeye devam etti"

Kovid-19 salgınının tarım sektörüne etkileri ve alınan önlemlere ilişkin bilgi veren Pakdemirli, salgının Çin'de başladığı dönemde marketlerle, gıda üreticileriyle, lojistik sektörüyle ve ilgililerle konuştuklarını, üretimi ve çalışmayı artırmaya hazır olunmasını istediğini söyledi.

Pakdemirli, üretim devamlılığını göz önünde bulundurarak çiftçiye "diplomatik pasaport" verdiklerini anımsatarak, şöyle konuştu:

"Diplomatik pasaporttan kastım, herkes evinde oturuyorken, çiftçi gitti ve üretmeye, ekmeye, biçmeye devam etti. Geçen yıl pandeminin başladığı dönem, hem hasat hem de ekim dikim dönemiydi. Pandemiye rağmen Cumhuriyet tarihi rekorlarını kırıyor olmamızın ve önemli bir şekilde tarımsal büyümeyi yakalamamızın, Türkiye büyüme ortalamasının üzerinde bir büyümeyi yakalamış olmamızın ana sebeplerinden biri bu. Hem tedarikte hem üretimde problem yaşanmamalıydı."

Tüketim sektörünün de kapalı olacağını varsayarak belli ürünlerde bolluk yaşanacağını, belli ürünlerin de doğru yönetilmesi gerektiğini düşündüklerini dile getiren Pakdemirli, bunlarla ilgili tedbirler aldıklarını ifade etti.

"Bazı ürünlerin ihracatıyla ilgili kısıtlamalar koyduk"

Pakdemirli, iyi bir takip sistemi kurduklarını, geçen yıl patates, soğan, limonda eksiklik olmasından dolayı ihracatla ilgili kısıtlamalar koyduklarını anımsattı.

Yakın zamanda zeytinyağıyla ilgili tedbir aldıklarını da hatırlatan Pakdemirli, söz konusu kararların Gıda Komitesinde konuşulduğunu bildirdi.

Pakdemirli, yağ fiyatlarına ilişkin yaşanan sıkıntılara da değinerek, dünyada yağ fiyatlarındaki artışla ilgili bazen sanayicilerden tepki alsalar da tedbirler alınması gerektiğini anlattı.

Dünyada gıda arzına ilişkin herhangi bir problem olmadığını vurgulayan Pakdemirli, "Şu an dünyada içine kapanmışlıklar, 'Ben sadece kendi işimi göreyim.' demelerin ortaya çıkardığı risklerden dolayı maalesef bunları yaşıyoruz. Fiyatlar yağda ve birçok şeyde yüzde 100'den daha fazla arttı. Biz de eğer bir gümrük varsa gümrükleri sıfırladık. İhracatta eğer Türkiye'nin fazlası yoksa oranı düşürmek, kısıtlamak, izne tabi tutmak gibi tedbirler aldık. Bunların hepsi çok normal." ifadelerini kullandı.

"Bundan daha yukarı yönlü riskler yaşamayacağımızı düşünüyorum"

Pakdemirli, bu tarz tedbirleri dünyada birçok ülkenin uyguladığına dikkati çekerek, şu anda yağ fiyatlarının dünyada çok yüksek olduğunu ama işlem görmediğini, fiyat düşüşlerinin hızlı bir şekilde süreceğini tahmin ettiklerini anlattı.

Dünyada yeni rekoltelerin geldiğine ve kuraklık risklerinin de azaldığına işaret eden Pakdemirli, şu değerlendirmede bulundu:

"Ben fiyatların daha normal seviyeye ineceğine, vatandaş açısından daha sürdürülebilir seviyelere düşeceğine inanıyorum. Bu risklerin tamamen ortadan kalkması, biraz sağlıkla ilgili risklerin ortadan kalkmasına paralel gidiyor. Tüketimlerin biraz daha az olduğunu düşünecek olursak, gıdada enflasyonun yaşanmasının Türkiye ve başka ülkeler için bir anlamı da yok, makul değil. Türkiye için biraz döviz geçişkenliğini konuşabiliriz ama emtia fiyatları artınca ithalat ve ihracat kapınız açıksa ikame malların fiyatına ürünleriniz yakınsıyor. Bu anlamda da dünyadaki risklerin ortadan kalkmasıyla beraber normale döneceğimizi düşünüyorum. Yeni tarımsal sezon geliyor. O yüzden bundan daha yukarı yönlü riskler yaşamayacağımızı düşünüyorum."

"3 senedir çiftçiyi mağdur etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz"

Pakdemirli, tarımsal desteklere de değinerek, görevde bulundukları sürede çiftçiyi mağdur etmediklerini, bundan sonra da etmeyeceklerini söyledi.

Çiftçilere, "Ekin, biçin, maliyete bakmayın. O maliyetlerin fazlasını karşılayacak şekilde fiyat olarak ürünlerinize bu iş yansıyacak." diyen Pakdemirli, şu bilgileri verdi:

"Doğru işler yaptığımızdan dolayı tarım sektörü geçen yıl yüzde 4,8 büyüdü, Türkiye ortalaması 1,8'di. Son 3 yıldaki en yüksek büyüme. Pandemiye, meteorolojik kuraklığa, birçok şeye rağmen son 3 yıldaki en yüksek büyümeyi yakaladık. Son 20 yılda yıllık ortalama yüzde 2,8 büyüme var. Biz son 3 yılda da yüzde 3,5'lik büyümeyi yakaladık. Yani son 3 yıldaki performans tüm 20 yıllık ortalamaların da üstünde."

Pakdemirli, tarımsal hasılada Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdıklarını belirterek, Avrupa'da tarımsal hasılada Türkiye'nin liderliğinin devam ettiğini dile getirdi.

Destekleri de son 3 yılda yüzde 65 artırdıklarını ifade eden Pakdemirli, "Biz her zaman şunu diyoruz, destek bizden, gayret sizden, bereket de Allah’tan. Mümkün mertebe hep destek vermeye çalışıyoruz." dedi.

Pakdemirli, bitkisel üretimde Cumhuriyet tarihi üretim rekorunu kırdıklarını, büyükbaş hayvancılıkta yine Cumhuriyet tarihindeki en üst rakama ulaştıklarını, küçükbaş varlığının da sadece son 1 yılda yüzde 12 arttığını bildirdi.

"Hem desteğin artarak devam ettiği hem de müdahale alımlarının olduğu bir döneme girdik"

Pakdemirli, tarım sektörünün iyi gittiğini belirterek, başarının altındaki etkenleri şöyle anlattı:

"AK Parti hükümetleri öncesinde destekler çok kısıtlıydı ama müdahale alımları vardı. AK Parti hükümetleri sonrasında da müdahale alımlarının çok kısıtlı ama desteklerin artarak gittiği bir dönem oldu. Şimdi biz ikisini beraber yaptık. Yani hem desteğin artarak devam ettiği hem de müdahale alımlarının olduğu bir döneme girdik. Bu müdahale alımlarını da yaparken çiftçinin beğeneceği şekilde hasat öncesi fiyatlar açıklayarak, üreticinin dostu yani maliyetlerini karşılar ve maliyetlerinin üzerinde, enflasyon üzerinde rakamlarla hep onları destekliyoruz. Bunları da yaparken kamunun kurumlarına da zarar ettirmeden yapıyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisine (TMO) zarar ettiriyorsanız bunun bir anlamı yok."

Bakanlığın fiyat politikasını belirlediğini ve onun dışında piyasada adım atılmamaya başlandığını belirten Pakdemirli, çiftçinin, üreticinin maksimum derecede ürünün katma değerinden faydalanmasını istediklerini anlattı.

Pakdemirli, bundan dolayı serzenişte bulunan kitlelerin de olduğuna işaret ederek, "Bazı ihracatçıların aleyhimize konuştukları oluyor. Burada önemli olan çiftçinin, üreticinin sürdürülebilir şekilde sürekli memnuniyet, kar odaklı bir şekilde ürününü bir şekilde üretmesi." diye konuştu.

"Muzda sene sonunda kendi kendine yeterlilik seviyesine geleceğiz"

Türkiye'nin muzda ithalatçı bir ülke olduğunu fakat kendi kendine yeterli hale gelmeye başladığını ifade eden Pakdemirli, "Burada devletin akıllı bir yaklaşımı var. Devlet, yüzde 140 ile koruyor. Muzda tahmin ediyorum bu sene sonunda kendi kendine yeterlilik ve ondan sonra da ihracata geçebilecek kapasiteye geleceğiz gibi görünüyor. Bizim ülkemizin muzları hiçbir ülkenin muzunu aratmayacak kadar lezzetli." dedi.

AA

Anahtar Kelimeler:
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.